4 Eylül 2010 Cumartesi

Zaman - Bölüm 1


Zaman, üstünde en çok düşündüğüm kavram idi, bu aralar başka birşey düşünmez oldum diyebilirim. Birbirinden kopuk ama birbirini tamamlayan bir sürü şey yazabilirim zamana dair. Buna hakkım var. Çok düşündüm.

30 yaşına kadar zaman, hızlanmasını istediğin birşey. Sonraysa yavaşlamasını, mümkünse güzel bir yerde durmasını...

Ama zaten kendiliğinden hızlanıp yavaşlıyor da; türbülanslı bir uçak yolculuğunda iki saat, otomatikman iki güne uzuyor. Bu aralar hep uzama eğiliminde, canım sıkılıyor.

Zaman akışkan da birşey. Yıllar önce Salvador Dali'nin bir sergisini görmüştüm, eriyip uzayan saatler vardı sergide. Zaman diyince aklıma kum saatinden önce bu imge geliyor artık. Oysa gerçeği o, kum saati. Saniyeler.. Özdemir Asaf'ın Bebek'teki meyhanesinin duvarında sadece saniye ibresi olan bir saat varmış, zamanın ne kadar hızlı geçtiğini farkettirmek için...

Mandrake'nin bir macerasında okumuştum küçükken, aynaya birşey püskürtüp diğer tarafa geçiyordu. Aynanın diğer tarafındaki hayatta, para birimi zamandı. Şimdi para kullandığımız herşey için ömrünüzden zaman verdiğinizi düşünün. Bir televizyonun değeri bir ay mesela. Bir adamcağız vardı, unutamıyorum o kareyi, ölmek üzereydi, '6 saat, nolursunuz 4 saat, tamam 2 saat olsun' diye birşeylerini satmaya çalışıyordu.

Alice Harikalar Diyarında, Çılgın Şapkacı, Alice'i o kadar uzun zamandır bekliyormuş ki, sonunda geldiğinde Alice'e diyor ki, 'zaman bile beklemekten gücendi ve durdu'.. Alice gelince de saatleri tekrar çalışmaya başladı :)

Yazmaya devam edeceğim. Eylemlerim sürecek. Zamana karşı ve zamana dair.

Hiç yorum yok: