23 Eylül 2010 Perşembe

Mevsimler


Mevsimlerin sonuna doğru hep şikayet ederiz ya, yazı bekleriz bekleriz, sonra gelince de sıcaktan bunalırız, ah bir yağmur yağsa deriz. Sonra kış gelir, önce seviniriz, sonra hemen vazgeçeriz, bıktık yağmurdan çamurdan deriz.

Benim buna bir önerim olmuştu eskiden. Bir sonraki mevsimin ne olacağını bilmesek ne güzel olurdu dedim. Şimdi yazdayız ya, sonra hangi mevsimin başlayacağı sürpriz olacak, başladığında anlayacağız sadece. Yazdan sonra pat diye kış da başlayabilir, ilkbahara da dönebilir. Ama biz önceden bilmeyeceğiz hangi mevsimin geleceğini.

Bunu söyler söylemez herkes öyle bir şiddetle itiraz etmişti ki, gören de ben söyledim diye hemen bu sisteme geçilecek zanneder :) ben sürprizli mevsimlerin hayatımıza heyecan katacağından emindim ama herkes bütün mevsimler sırayla gelsin gitsin istedi. Benim dediğim gibi olsa, tatillerimizi planlayamazmışız, çiçekler açınca donarmış, ekonomi bozulurmuş, mağazalar hangi mevsime göre giysi satacaklarmış... Velhasıl olmadı, yazdan sonra yine sonbaharın geleceğini biliyoruz, sonra kış, sonra ilkbahar, sonra yaz...

11 Eylül 2010 Cumartesi

Mad Men



Mad Men diye bir dizi var, 1950lerin sonlarında, Amerika'da reklamcılığın kendini bulmaya başladığı yılları anlatan ve bir reklam ajansında geçen bir dizi. Dizinin ne olduğu hiç önemli değil de, insanın ister istemez dönemin detaylarına gözü takılıyor.. Mesela deli gibi sigara içiyorlar, öyle böyle değil. Kadın jinekoloğa gidiyor, doktor muayeneye başlamadan bir sigara yakıp kül tablasına koyuyor, işini bitirince sigarasını alıyor hemen eline..

Benim en çok dikkatimi çeken, Amerika'nın orta-üst sınıfında yaşayan bir ailenin sahip olduğu şeyler oldu; kadının da, adamın da arabası var. Evlerinde buzdolabı, çamaşır, bulaşık makinaları, her türlü küçük ev aleti, telefon vs aklınıza ne gelirse var. Dikkatinizi çekiyorum, sene 1959, yani bundan yarım yüzyıl önce! Ben bunlara bakıp sinirlenmekten diziyi seyredemez oldum.. Ama bardağı taşıran damla, kadının kocasına artık klima alma zamanının geldiğini söylemesi oldu. Klima! 1959'da! Biz eve klimayı daha birkaç sene önce aldık! Vardı da alamıyor falan değildik, yoktu.. Çok fena uyutulmuşuz bunca yıl.. Biliyorsun da, gözünle görmeden inanmıyorsun..

8 Eylül 2010 Çarşamba

Multivitamin



Doğru düzgün meyva falan yemediğim için vitamin hapı alıyorum bazen. Multivitamin. O haşmetli hapa vitamin demek ayıp olur.. O kadar kocaman ki insanın boğazından geçmiyor...

Geçen gün bu hapın içinde ne var diye etiketine bir bakayım dedim. Meğer vitamin diye, bildiğiniz bütün madenlerden azar azar alıyormuşum. Demir, kalsiyum, magnezyum bilirdim ve anlarım da, yahu bor da mı lazım? Ya çinko, manganez, bakır ve kroma ne demeli??!! Hepsi bu 'vitaminin' içinde.

Sonra düşündüm bu madenler bize nereden geliyor diye, çünkü ilk yapılışta var ki eksik olunca hapla tamamlamak gerekiyor. Toprakta, suda olur maden. Bir de insanda! Demek ki herşey, hepimiz aynı ilahi maddeden yapılmışız :)

Hepimizde var biliyorum ama içinde çeşit çeşit madenler olan bir 'süper kahraman' gibi hissediyorum kendimi birkaç gündür :)

4 Eylül 2010 Cumartesi

Zaman - Bölüm 1


Zaman, üstünde en çok düşündüğüm kavram idi, bu aralar başka birşey düşünmez oldum diyebilirim. Birbirinden kopuk ama birbirini tamamlayan bir sürü şey yazabilirim zamana dair. Buna hakkım var. Çok düşündüm.

30 yaşına kadar zaman, hızlanmasını istediğin birşey. Sonraysa yavaşlamasını, mümkünse güzel bir yerde durmasını...

Ama zaten kendiliğinden hızlanıp yavaşlıyor da; türbülanslı bir uçak yolculuğunda iki saat, otomatikman iki güne uzuyor. Bu aralar hep uzama eğiliminde, canım sıkılıyor.

Zaman akışkan da birşey. Yıllar önce Salvador Dali'nin bir sergisini görmüştüm, eriyip uzayan saatler vardı sergide. Zaman diyince aklıma kum saatinden önce bu imge geliyor artık. Oysa gerçeği o, kum saati. Saniyeler.. Özdemir Asaf'ın Bebek'teki meyhanesinin duvarında sadece saniye ibresi olan bir saat varmış, zamanın ne kadar hızlı geçtiğini farkettirmek için...

Mandrake'nin bir macerasında okumuştum küçükken, aynaya birşey püskürtüp diğer tarafa geçiyordu. Aynanın diğer tarafındaki hayatta, para birimi zamandı. Şimdi para kullandığımız herşey için ömrünüzden zaman verdiğinizi düşünün. Bir televizyonun değeri bir ay mesela. Bir adamcağız vardı, unutamıyorum o kareyi, ölmek üzereydi, '6 saat, nolursunuz 4 saat, tamam 2 saat olsun' diye birşeylerini satmaya çalışıyordu.

Alice Harikalar Diyarında, Çılgın Şapkacı, Alice'i o kadar uzun zamandır bekliyormuş ki, sonunda geldiğinde Alice'e diyor ki, 'zaman bile beklemekten gücendi ve durdu'.. Alice gelince de saatleri tekrar çalışmaya başladı :)

Yazmaya devam edeceğim. Eylemlerim sürecek. Zamana karşı ve zamana dair.