3 Aralık 2010 Cuma

Kaybolmak


Geçen gün Beşiktaş'tan köprü yoluna çıkmaya çalışırken yanlış bir sokaktan saptım. O sokaktan çıkmaya çalışırken daha da derinlere gittim ve bir anda hiç tanımadığım, daha önce hiç görmediğim sokaklarında buldum kendimi İstanbul'un. Bütün sokaklar birbirine benziyordu ve nerede olduğumu, ne yöne gitmem gerektiğini çıkartabileceğim bir ipucu yoktu. Dönüp duruyordum. Kaybolmuştum. Ama genellikle kaybolmaya eşlik eden o can sıkıcı his gelmedi içime. Hava çok sıcaktı, gece 11 olmasına rağmen insanlar sokaktaydı, evlerinin önüne masalar, sandalyeler çıkarmışlardı, ışıl ışıldı her yer, şehir evine çekilmiyordu. Ben de yavaşça, 'kaybolma'dan 'gezinti'ye geçtim, sokak aralarında dolaşıp durmak ve gideceğim yolu bulamamak hiç üzmedi beni. Hatta o geceden, o kaybolmadan ilham aldım.

Bugün işyerinden 1 günlük izinliydim, bu kez planlı bir kaybolmanın içine kendim girdim. Sabah evden çıktım, İstanbul'un daha önce hiç gitmediğim semtlerine gitmek, hiç ayak basmadığım arka sokaklarında dolaşmak için. Kısmen başardım. Sıcak yüzünden kısmen.. İstanbul öyle büyük, öyle katman katman bir şehirdi ve hava o kadar sıcaktı ki, İhsan Oktay Anar'ın bir kitabındaki kahramana özendim; dünyayı oturduğu yerde, aklının içinde gezen o kahramana.

Kaybolmak demişken, Beşiktaş'ta kaybolduğum o akşam, beni 'kaybolmuş' yapanın ne olduğunu düşündüm. Gideceğin yeri bilmek ama oraya gidememek, kaybolmak. Gitmek istediğin bir yer yoksa, kaybolmak yok, dolaşmak var.. :)