18 Mart 2010 Perşembe

Uçan Kedi


Arka arkaya iki kedi hikayesi demeyin sakın çünkü dün akşam inanılmaz birşey oldu.
Canerle mutfakta çalışıyorduk, bizim şirketin mutfağı zaman zaman toplantı ya da calışma odası gibi kullanılır. Arkamız pencereye dönüktü, bizim mutfağın tavandan yere kadar kocaman camları var. Çalışırken Caner birden arkasına bakıp 'Camda kedi mi var?!?' dedi. Camda nasıl kedi olsun, bizim şirket binanın 2.5uncu katında gibidir kot farkından. 2.5uncu katta, camın pervazında ancak uçan kedi olabilir :) Akşam akşam cok çalışmaktan diyordum kiii, bir de ne göreyim, gerçekten camda kedi var! :) Ödümüz koptu aşağıya düşecek diye, daracık pervazda sağa sola yürüyüp duruyor, içeri girmek istiyor. Kediler böyle tehlikeli zamanlarda cok asabi olurlar, onlara dokunmaya çalışırsanız sizi pişman ederler. Ben de camı açtım, belki içeri zıplayabilir diye, ama azıcık geriye çekilip yarım metre yükseğe zıplayacak yer yok ki, kedicik napsın...
Peki kedi oraya nasil cikmis? Bunu bulursak indirmenin yolunu da buluruz dedik, meğer taaa ötedeki yangın merdiveninden çıkmış ve mutfak camının önüne kadar incecik pervazda yürümüş.. Tekrar merdivene kadar yürütür müyüz acaba dedik, camdan cama çağırarak... Caner diğer cama koşarken baktım böyle zor olacak, korkmadım, elimi uzatıp ensesinden tuttum, içeri çektiiim :) Kedi mutfaktaydı. Ofiste kedi beslemeyi hayal eden bir kısım kedisever için mucizevi bir an :) Hemen yemek verdim, sonra kucaklayıp aşagı indirdim. Gün bitmeden bu küçük hikayeyi gönderdiği için de evrene teşekkür ettim :)

8 Mart 2010 Pazartesi

Beklemek



Beklemek nedir diye düşünmeye basladim.. fiiller üzerine, her bir fiil üzerine sayfalarca yazı yazılabilir, günlerce konuşulabilir.. bunu farkettim birden..

Beklemek çok garip bir fiil... bir durağanlık var içinde. beklemenin gerçekleşmesi için birşeylerin durması gerekiyor. benim, sitenin geri gelmesini beklediğimi nerden bileceğim diye düşündüm.. o siteden vazgeçip başka sitelere girerek mi beklemiyor olurum? yoksa site tekrar açıldığında ben girmezsem mi beklememiş olurum? neyi yapmayı durdurmam gerekli beklediğimi anlamam için, düşünüyorum.. otobüsü beklersen yürümeyi durdurursun.. ya da başka birşeye binmezsin.. otobüsün geleceğine de inanman gerek beklemek için di mi.. yoksa beklemezsin.. demek ki iki şey var şu anda elimizde; inanmak.. durmak..

Otobüsün gelmeyeceğine inansam da beklersem ne olur? yapar mı insan böyle birşey? yapacak daha iyi birşeyin yoksa, orada durmakla dünyada yapılacak herhangi birşey arasında hiçbir fark yoksa beklersin.. ama o da beklemek olmaz.. o sadece orada durmak olur..

Hüzünlü bir tarafı da var beklemenin; belli ki birisine ya da birşeye çok ihtiyaç duyuyorsunuz, o olmadan birşeyleri yapamıyorsunuz ve bekliyorsunuz..

Şimdi aklıma geldi, odası bile var bu fiilin, ne garip..

Keşke olmasaydı. Keşke beklemek hiç olmasaydı. İsteseydiniz ve o ne ise orda olsaydı.

6 Mart 2010 Cumartesi

Türk Dil Kurumu'na Sesleniyorum


Türk Dil Kurumu'na sesleniyorum, noktalama işaretlerinin arasına gülme ve üzülme işareti de eklensin. Artık bunlar olmadan yazı yazamıyorum. Noktadan virgülden daha hayati oldular. Bunları kullanmadığımda ya çok sert ya cok asık suratlı oluyor cümlelerim, hiçbirşey olmasalar kravatlı oluyorlar. Üzüldüğüm şeylere aslında kızmışım gibi oluyor. Anneme mesaj yazarken kullanamıyorum, çünkü bu işaretleri bilmiyor. O zaman anlıyorum aslında ne kadar lazım olduklarını.. Bu işaretleri ilk fırsatta ona da öğretmem lazım.

:) ve :( noktalama işaretlerimizin arasına katılsın artık diyorum ve bütün faydalı icatlar için sorduğumuz gibi onlar gelmeden önce ne yapıyorduk diye merak ediyorum :)

Hamile Kedi


Şirketin orada dünya güzeli bir kız kedi var. Çok da insan canlısı, bıraksak içeri girecek, birimizin, olmadı şirketin kedisi olacak. Bir süre önce kız kedinin hamile olduğunu farkettik. Hem hamile, hem de kedi olmak zor birşey olsa gerek. Ama herkes onun farkında, aylardır herkes ona yemek vermek için uğraşıyor, öğle yemeklerinden artanlar toplanıyor, kedi bir gün ortalıkta görünmezse herkes birbirine soruyor. Ve herkes merakla ne zaman doğum yapacağını bekliyor.

Keşke ne zaman hamile kaldığını bilebilseydik, çünkü karnı gitgide büyüyor. O kadar kocaman oldu ki, 9 yavru yavrulayacağını iddia edenler bile var.

Günler geçiyor, geçiyor, kedicik hala hamile. Herkesi kedilerin çoğalması üzerine aldı bir merak. Kedi uzmanı olduğum için herkes bana soruyor; kedilerin hamileliği kaç ay sürer, kediler kaç yavru doğurur, kediler sadece Mart ayında hamile kalmaz mı.. sorular, sorular..

Çoğu insan sokaktaki kedilerin varlığını farketmez, görmez bile onları. Bir kedisever de en olmadık yerdeki kediyi bile 'görür', fark eder, hatta yüzüne bakar, uzaktan bile olsa sever :) O yüzden bu güzel kızın (Hello Kitty diyorum ben kendisine) insanlara kedilerin varlığını fark ettirmesine çok seviniyorum.

Artık endişelenmeye başladık. Hello Kitty'ye süre verdim, bu haftasonu da doğum yapmazsan seni doktora götüreceğim dedim.

Bu sabah ofise geldiğimde güvenlikteki Ümit'i elinde bir kedi eviyle görünce şaşırdım, alt kattakiler almış, kapağını kendisinin iterek girip çıkabileceği bir ev.. 'Kedi doğum yapmış' dedi 'ama eve girmiyor'.

Şirkettekilere müjdeyi verdim, herkes sevindi. Şimdi sıra yavruları ne zaman görürüz'ü merak etmede :)

3 Mart 2010 Çarşamba

Çinliler



Levent'le Doğa Balık'ta oturuyorduk, o kadar yorgundum ki, o kadar uykum vardı ki.. Oradan yatağıma ışınlanmak istiyordum, olamayacağını biliyordum ve birdenbire yine Çinlilere sinirlendim..

Galiba Samuel Huntington'ın kitabında okudum; Çinliler kağıdı 2.yüzyılda filan bulmuşlar ama bu büyük sırrı tam 700 yüzyıl bütün dünyadan saklamışlar.. Taa 9.yüzyılda Orta Asya'ya, sonra Araplara, oradan Endülüse ve oradan da Avrupa'ya gelebilmiş kağıt.. Oradan oradan diyorum ama 13.yüzyılı bulmuş bu geliş.. Ve hop Rönesans ve Reform baslamış.. Hop dedigim de yine, bir-iki yüzyil da orda kaybetmişiz.. İşte bunun icin sinirleniyorum Çinlilere... İnternet 1700lerde filan bulunurdu belki. Bugün de balıkçıdan eve ışınlanıyor olabilirdik..

Sabahlari trafikte Çinlilere sinirleniyorum. Televizyonun kumandası bozulunca. Laptopın şarjı bitince. Herşey onların yüzünden. Kağıdı bulup da bizden saklamaları yüzünden. Haksız mıyım?

2 Mart 2010 Salı

Annanem



Annanemi anlatmaya baslarsam gunler surer. Bugun sadece birseyini anlatacagim; nesnelerle konusmasini. Deli ya da bunak oldugundan degil, onlari kisilestirdiginden konusurdu nesnelerle. Onu oyle konusurken izlemek cok eglenceliydi ama asla garip degildi. Gecenlerde evde bulamadigim terliklerime kizarken birden annanemi hatirladim; bunu ben de yapiyorum, nesnelerle konusuyorum, cok rahatlatiyor :))

Sacini tararken saciyla ve tarakla konusurdu. Artik iyice incelmis sacini, ince disli, tahta bir tarakla taramaya calisirdi. Saci dolasir ve acilmazdi, iyi tarayamadigi icin taraga, dolastigi icin de sacina kizardi. Taragi sobaya atmak, sacini da kesmekle tehdit ederdi. Diyorum ya, cok eglenceliydi.

Iyi kesemediginde makasa, elini yaktiginda caydanliga, ruzgardan sertce acilirsa pencereye kizardi. 'Sen' diye ikinci tekil sahista konusurdu nesnelerle ve gercekten canliymislar ve islerini iyi yapmayan birtakim sihirli yaratiklarmis gibi davranirdi onlara.Simdi dusunuyorum da, 'iyi' konustugu nesne yoktu pek, guzel pisirdigi bir kek icin firina, basagrisini gecirdigi icin ilacina tesekkur ettigini hic duymadim :) ama haberleri sunan spikerle iyi konusurdu. 'Iyi aksamlar' derdi ana haber bultenini sunan spiker TRT'de. 'Iyi aksamlar' derdi annanem. 'Haberleri sunuyoruz. Once ozetler' derdi. 'Dinliyoruz' derdi annanem. Haberler bitip spiker veda ederken annanem de ona tesekkur eder, agzina saglik derdi.

Bunun icindir belki ne Harry Potter, ne Marquez'in buyulu gercekligi garip gelmez bana, hayati 'buyu'ye cevirmek oyle kolay ki...

Üflenmiş Mum Kokusu




Mutlulugun kokuları var. Mesela bir tanesi üflenmiş mum kokusu. Burada birkaç saniye durup bu kokunun nasıl bir şey oldugunu hatırlamanızı beklemeliyim....

Doğumgünü pastamı en son üflediğimde, bunu farkettim. Doğumgününü kutlamayi herkes cok sevmez, ben cok sevenlerden, her sene birkaç kere pasta üfleyecek kadar cok sevenlerdenim. Dogumgünü pastası (bakın daha söylerken bile içime pembe bir mutluluk yayiliyor :) beni çocuk gibi yerimde zıplatır. Mutluluk önce ışıktır, pastanın üzerindeki minik mumlarla size doğru yaklaşan, sonra koku, üflediğinizde o renk renk mumlardan çıkan ve sonra da sestir, arkadaşlarınızın alkışlaması, bagrışması, size sarılması :)

Yarın sabah poğaça aldığınız pastaneden bir tanecik pasta mumu isteyip, onu yakıp üfler misiniz benim için, mutluluğun kokularından birini hatırlamak için?